Top Social

Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Talebe: Sıradışı Bir Yaşam Öyküsü

2/26/2020
Gerçek hayat hikayelerine bayılıyorum, özellikle de böyle sıra dışı olanlara... Okuduğum her kitabı blogda yazmaya vakit ayıramıyorum ama Talebe mutlaka burada durmalıydı. Çok sarsıcı, çok etkileyici ve oldukça düşündürücü bir yaşam öyküsü.

Bu kitabı okumaya karar verişim de ilginçti, ofiste benim gibi okumayı çok seven bir arkadaşımın kitap siparişleri geldi, ben de neler almış diye daldım kitaplara, sonra Talebe'nin arka kapak yazısını okudum ve "okuyunca verir misin çok güzele benziyor" dedim, o da "benim elimde okunacak kitaplar var al oku verirsin" dedi. Ve o akşam okumaya başladım. Arka kapak yazısı şu şekildeydi;

Kırmızı Pazartesi

1/15/2020
Ne kadar çok okunacak kitap var ve ne kadar az zaman... Ve sürekli okumama rağmen hala ihmal ettiğim çok yazar var. Mesela Gabriel Garcia Marquez'le çok geç tanıştım. Çünkü klasiklere hep bir ön yargım var, sıkıcıdır kesin diyerek erteliyorum okumayı. Oysa ki bazen ne çok yanılıyorum. 

Kırmızı Pazartesi'yi okumaya karar vermemde, goodreads'de yapılan yorumların da etkisi oldu. Özellikle bir çok kişi klasik olmasına rağmen çok akıcı ve kolay okunan bir kitap olduğunu yazınca, ben de bir bakayım dedim. 

Büyülü gerçekçilik akımıyla bir kaç sene önce Acı Çikolata romanı sayesinde tanışmıştım, çok sevmiştim. Kolombiyalı yazar Marquez de bu akımın öncülerinden. Sırf bu yüzden bile okumalıymışım aslında.

Outliers - Bazı İnsanlar Neden Daha Başarılı Olur

5/30/2019
Son dönemde sık sık karşıma çıkan Outliers (Çizginin Dışındakiler) kitabı için epey ön yargılıydım aslında. Çünkü, başarının sırları, başarının anahtarı, başarılı olmak için 10 kural v.s gibi kitaplardan hiç hoşlanmıyorum. Nedense bu kitabı da öyle bir şey sanmıştım, çok yanılmışım :)

Bir gün ne okusam diye Kindle'a yüklediğim kitapları karıştırırken gözüme çarptı Outliers. Hadi bir başlayayım dedim. Ve resmen elimden bırakamadım. Meğer benim düşündüğüm gibi bir kitap hiç değilmiş. Peki neymiş; 

Outliers, kesinlikle bir kişisel gelişim kitabı değil, daha çok bir araştırma kitabı. Hayatta başarılı olmuş insanların, bu başarılarının altındaki sebepleri araştırıp istatistiklere dayandırarak sunan bir kitap. Yazar Malcolm Gladwell o kadar akıcı ve merak uyandırıcı bir dille anlatıyor ki, çok keyif alıyorsunuz.

Lâ: Sonsuzluk Hecesi

4/30/2019
nazan bekiroğlu
Bugüne kadar okuduğunuz hiç bir kitaba benzemeyen, okurken daha çok okumak isteyip, bir yandan da bitmesin diye ağırdan alacağınız bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Roman desen roman değil şiir desen şiir değil. Ninni tadında bir masal sanki, okurken bile kendinizi kaptırıp kelimeleri bir ahenk içinde okuyorsunuz.

Nazan Bekiroğlu'nun Nar Ağacı romanını okumuştum yıllar önce, anlatım tarzına, kelimeleri kullanışına hayran kalmıştım da nedendir bilinmez tekrar bir romanını okumak kısmet olmadı. Sonra La çıktı karşıma, biraz hakkında yazılan yorumları okudum, acaba dedim sıkılır mıyım, bir başlayayım yine de.

Sıkılmak ne kelime, elimden bırakmak istemedim, bir yandan da bitmesin, içime sindire sindire okuyayım derken, iki arada bir derede neredeyse her bir satırın altını çizerek okudum.

Flamingolar Pembedir

1/09/2019
Aslı Perker'le tanışmam 5 sene önce okuduğum Sufle romanıyla oldu. Dikkatimi çekme sebebi ismiydi, mutfakla ilgili kitaplara, filmlere kayıtsız kalamadığım için hemen alıp okumuştum. Çok güzel insan hikayeleri vardı. Severek okuduğumu hatırlıyorum.

Flamingolar Pembe'dir romanını görünce ismiyle kapağıyla aklımı çeldi, baktım yazarı da tanıdık, alıp başladım. Ama ne başlamak, daha 10. sayfaya gelmeden hüngür hüngür ağlarken buldum kendimi. Çok hassas yerimden vurdu beni... Her anne gibi aklımdan sürekli uzaklaştırdığım o sorulardan biridir, bana bir şey olursa kızım ne yapar, nasıl bir hayatı olur gibi (Tahtaya vuruyorum şu anda). Bu roman o noktaya dokunuyor hem de ne dokunmak.

Kitabın arka kapağında şöyle yazıyor,

Altı yaşındaydım; çok karlı bir gece, Kars’ta, gece saat 3’te annem başka bir arabaya bindi ben başka bir arabaya. Onlar öndeydi, biz arkada. Kırmızı ışıklarını takip edecektik ve böylece bilecektik. Neyi? Güvende olduklarını, yaşadıklarını... Kırmızı ışıklar gözden kayboldu, tedirgin oldum, küçücük yaşıma rağmen anladım, ama sanki boğazıma bir şey geldi oturdu, konuşamadım. Ne çırpınabildim ne ağlayabildim. Ve bu konuda, o gece hakkında yıllar yılı hiçbirimiz konuşmadık.

"Daha önce anlatmayı denedim, kimse inanmadı. ‘Olamaz’ dediler, ‘uyduruyorsun, hiçbir kız böyle yaşamamıştır, başına da bunlar gelmemiştir’" diye anlatıyor romanın kahramanı karşısındaki bir grup dinleyiciye. Roman boyunca siz de o dinleyicilerden biri oluyorsunuz aslında. Ve gerçekten inanılmaz bir hayat hikayesine tanık oluyorsunuz

Middlesex, Destansı Bir Roman

10/02/2018
"Ben iki kez doğdum: İlkinde 1960 yılının Ocak ayında, Detroit için inanılmaz derecede dumansız bir günde kız olarak ve daha sonra tekrar 1974 yılının Ağustos ayında Petoskey'de bir acil kliniğinde, ama bu defa ergenlik çağında bir delikanlı olarak." 

Bu satırlarla başlıyor roman... Kuşaklar boyunca sessizce birinden diğerine aktarılan, sonunda Calliope Stephanides'in bedeninde ortaya çıkan bozuk bir genin hikayesi bu.

Roman hermafrodit  (çift cinsiyetli) olarak doğan ama öyle olduğu biraz geç anlaşılan Calliope tarafından anlatılıyor. Bu bozuk genin başlangıcına varmak için, Calliope'nin büyükanne ve büyükbabasının yaşadığı Osmanlı dönemi Bursa'sında sakin bir dağ köyüne gidiyoruz. Burada İpek Böceği ve koza işiyle uğraşan Desdemona ve Lefty, Kurtuluş Savaşı sırasında başlarına geleceklerden kaçmak için önce İzmir'e, oradan da külüstür bir gemiyle Amerika'nın sanayi şehri Detroit'teki kuzenlerinin yanına göç ediyorlar. 

Bu Kitap Tam Bir Karnaval

4/19/2018

Kitabın adını başlığa yazamadım çünkü çok uzun, şimdiye kadar okuduğum kitaplardan ismi en uzun olanı sanırım :) Ayfer Tunç'un "Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi". Yazıda bahsederken ismini Yalan Yanlış diye kısaltıcam siz anlayın :)

Öncelikle burada ne kadar anlatsam da okumadan anlaşılamayacak bir roman bu. Tür olarak karnavalesk diyorlar, gerçekten tam bir karnaval havası var, hatta cümbüş diyebiliriz :) Ben Ayfer Tunç'u Yeşil Peri Gecesi ile tanıdım ve hayran oldum. Sonra Yalan Yanlış'ı okuyunca hayranlığım katlandı. Herkesin sevebileceği bir roman diyemem ama sonunda vay be helal olsun, 300 küsur karakter içeren böyle bir romanı bu şekilde birbirine bağlayarak yazabilmek yetenek ister diyeceksiniz.

Yeşil Peri Gecesi

3/15/2018

Bu kitaptan bahsetmeyi çok istiyorum ama bir yandan da gerçekten hakkıyla anlatamayacak olmanın endişesini yaşıyorum. Ayfer Tunç yıllardır bir şekilde önüme çıkan yazarlardan biriydi, hep övgüyle bahsediliyordu arkadaşlarım ve takip ettiğim bloggerlar tarafından. Nedense hep okunacaklar listesine alıp bir türlü okuyamamıştım. Kindle sağolsun, aklıma geldiği anda bir şekilde kitaba ulaşıp, anında okumaya başlayabiliyor olmanın rahatlığıyla, geçenlerde başlayıverdim Yeşil Peri Gecesi'ne.

Evet okuduğum ilk Ayfer Tunç romanıydı ama yazara hayran olmama yetti de arttı bile. Öncelikle romanın kurgusuna hayran oldum, hayatımda epey bir roman okumuşluğum vardır ama böylesine bir kurgu hiç görmedim. Nasıl mı? Şöyle; aslında romanı bir kişinin ağzından dinliyoruz ama zaman doğrusal şekilde ilerlemiyor, anlatırken bir 80 lere gidiyor, oradan şimdiki zamana, sonra araya ne zamana ait bilmediğimiz bir anı giriyor, atlamalı zıplamalı bir anlatım ama nasıl oluyorsa asla kafanız karışmıyor, konu dağılmıyor, en ufak bir karışıklık olmadan sonunda tüm süreci gayet net anlamış oluyorsunuz. Okuduğunuzda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız :)

Edebi olarak o kadar güzel bir tat bırakıyor ki, sonrasında okuyacağım romanlar biraz tatsız kalacak gibi hissediyorum. Bazı kısımlarda 1 paragraflık upuzun cümleler var ama asla sıkıcı değil. Aksine elinizden bırakmak istemiyorsunuz, gayet akıcı.

Kardeşimin Hikayesi

1/31/2018

Bazı romanlarla ilgili tuhaf ön yargılarım oluyor, bu yüzden ya hiç okumuyorum ya da çok geç okuyorum. Bu roman da onlardan biri.  Aslında Zülfü Livaneli romanlarını çok severim, anlatımı, akıcılığı, konuları ele alışı harikadır. Nedense Kardeşimin Hikayesi yayınlandığı dönemlerde bir kaç yorum okumuş, belki de yorumları yanlış değerlendirip okumamayı tercih etmiştim. 

Neyse ki, annem alıp okumuş da, bana verdi mutlaka oku seversin diyerek. Tabii ki elime aldığım andan itibaren her şeyi bırakarak kitabı okuyup bitirme telaşına düştüm, çoğu Livaneli romanında olduğu gibi. Bir kez daha yorumları çok fazla dikkate almamam gerektiğini öğrendim, çünkü kitap konusunda zevkler çok değişken olabiliyor. Kitabı okuduktan sonra da tekrar yorumlara baktım, bir çoğuyla aynı fikirde değildim. Ben çok zevk alarak, sonuna kadar aynı heyecan ve merakla okudum. 

Halide Edip Adıvar: Handan

10/25/2017

Okumayı söktüğüm günden beri okurum, çok okurum diyemem çünkü ayda 3-4 kitap bitirenlere ayıp olur, ama en azından sürekli olarak okuduğum bir kitap vardır elimde. Ne yazık ki, en büyük eksiğim klasiklerin çoğunu okumamış olmam. Çünkü, bir kitabı okumam için gerçekten sürükleyici olması ve ilgimi çekmesi gerekiyor. Klasikler de hep sıkıcıymış izlenimi verdiği için genelde ihmal ediyorum :) 

Dünya klasikleri bir yana, Türk klasiklerini okumam gerektiğini düşündüğüm bir dönemde, arkadaşımda Halide Edip Adıvar'ın Handan romanını gördüm, ben bunu okuyayım sana veririm dedim :) Duyduğum olumlu yorumların da etkisi oldu okumak istememde.

Roman 66 tane mektuptan oluşuyor, roman kahramanlarının birbirlerine yazdıkları mektuplar bunlar. 20.yüzyılın başlarında geçen roman, toplumsal yaşama, sosyal hayata, kadın erkek ilişkilerine ışık tutarken, mektuplar sayesinde olayları kişilerin ağzından öğreniyor, ruhsal dalgalanmalarına da yakından şahit oluyoruz.

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları

10/10/2017

Her ay bir kitap yorumu yazıcam demiştim ama yine başarılı olamadım, o yüzden telafi etmek için, bugün 3 kitaplık bir seriden bahsedicem. Aynı anda 3 kitap birden yani :)

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları romanını ilk gördüğümde kitabın kapağına vuruldum, özellikle kalın kapak oluşu çok şık olmuş. Sonra kapak resmi ilgimi çekti. Kitabı alıp sayfaları karıştırınca, kitabın içindeki eski, tuhaf fotoğrafları gördüm. Gizemli bir şeylerden bahseden bir roman sanırım dedim. O zamanlar 3 kitaplık bir seri olduğunu bilmiyordum, hemen aldım ve okumaya başladım.

Fantastik kategorisinde yer alan bir roman, normalde ben çok fantastik roman okuyan biri değilim ama bu seriyi severek, merakla okudum. Roman kurgusunu çok sevdim. Ama herkese önereceğim bir roman değil, bu tarzı sevmiyorsanız belki sıkılabilirsiniz. Yine de çizgi dışına çıkıp, biraz farklı bir tür okuyayım derseniz, okumanızı öneririm. 

Romanın kahramanı aynı zamanda anlatıcısı Jacob büyükbabasının ona anlattığı hikayelerle büyümüş bir çocuktur. Bu hikayeler ailenin geri kalanı tarafından pek ciddiye alınmasa da Jacob büyükbabasının uzak ülkelerdeki maceralarını büyük merakla dinlemektedir. Büyükbabasının trajik ölümüyle beraber, bu gizemli hikayelerin izini sürmeye karar verir ve hikayelerde adı geçen adaya doğru yolculuğa çıkar. Orada karşılaşacağı şeylere hiç hazırlıklı olmasa da bir anda kendini bambaşka bir dünyada bulur. 

Büyülü Bir Hikaye: Semerkant

6/08/2017
Bundan sonra her ay bir kitap yorumu yazacağımı söylemiştim, Mayıs ayında fırsatım olmadı ama Haziran'ın başına yetiştim :) Hatta kitabı bitirdiğim gibi soluğu blogda aldım, o kadar beğendim ki üzerimdeki etkisi geçmeden hemen anlatmalıydım.

Bu kitap, Amin Maalouf'un okuduğum ilk romanı, daha önce neden okumadığımı bilmiyorum, hem yazarın hem de kitabın ismine çok aşinaydım oysa ki. Üstelik lise yıllarında Ömer Hayyam'ın rubaileriyle tanıştığımdan beri onun da hayranıydım... Aaa biliyorum o kitabı dedim, arkadaşım mutlaka okumalısın dediğinde. Bazen oluyor böyle, demek ki kısmet bugüneymiş :) Diğer kitaplarını da sıraya koydum en kısa zamanda okunacaklar.

Bebeğinize Fransız Kalın

4/29/2017

Bebeğinize Fransız Kalın kitabı Gün Yayıncılık’ın son çıkardığı kitaplardan biri. Ben Türkçe olarak basılacağını öğrendiğim günden beri sabırsızlıkla bekliyordum. Orjinalini okuyup çok beğenen arkadaşlarım vardı. Gün yayıncılık sağ olsun baskıdan çıkar çıkmaz sıcağıyla 2 tane gönderdi biri benim biri de sizlerden biri için, yazının altına yorum bırakan kişiler arasından 1 kişiye hediye edeceğim. (Çekiliş için son tarih 5.Mayıs) Not: isimsiz yorumlar çekilişe dahil edilmeyecektir. Lütfen isim bırakarak yorum yapın.

Hamile kaldığımı öğrendiğim günden beri yani 5 yıldır o kadar çok anne-bebek kitapları okudum ki, sayısını hatırlamıyorum. Ama içlerinde çok severek okuduğum sayılıdır. Bazıları çok sıkıcı geldi, bazılarını uygulamak imkansızdı falan filan. Tabii ki çok faydasını gördüklerim de oldu. Ama bu kitap hem keyifli bir anı romanı gibi hem de gerçekten çok faydalı bilgiler var. Keşke Gökçe doğmadan okusaydım. 

Kitabın yazarı Pamela Druckerman Amerikalı bir gazeteci, eşinin işi sebebiyle Fransa’da yaşamaya başlıyor. Orada yaşarken hamile kalıyor ve bebeği olduktan sonra daha önce hiç dikkatini çekmeyen bazı şeyler ilgi odağı haline geliyor. Mesela nasıl oluyor da bir kafede tüm Fransız anneler keyifle kahvelerini içerken o çocuğuyla uğraşmaktan bir şeye fırsat bulamıyor, restorantta kendi çocuğu yemek gelene kadar ortalığı talan ederken nasıl oluyor da Fransız bebeleri sakince yemeğin gelmesini bekliyor, o da ne, parkta hiçbir çocuk elinde bir şeyler atıştırmıyor. 3 aylıktan itibaren kendi kendine uyuyan çocuk mu? herhalde şaka olmalı derken konuyu derinlemesine araştırmaya karar veriyor. 

Her Yaşın Kitabı: Mucize

3/26/2017

Eskiden beri blogumu takip ediyorsanız hatırlayacaksınız, sık sık kitap ve film paylaşımları yapardım bir zamanlar. Sonra ne olduysa birden bire tamamen yemek bloguna döndü Özge'nin Oltası. Aslında insagram'ın da bunda payı var diyebilirim. Çünkü orada mutlaka paylaşıyorum okuduğum kitapları, sonra ayrıca detaylıca bloga yazmak gereksiz gibi geliyor. Film derseniz maalesef doğumdan sonra eskisi kadar film izleme fırsatım olmuyor, Gökçeyi uyuttuktan sonra kendime kalan kısa zamanda da takip ettiğim bir iki yabancı dizi var onları izliyorum ancak. (Şu anda izlediklerim "How to Get Away With Murder - This is Us)

Diyeceğim o ki, bundan sonra en azından ayda bir tane kitap yazısı yazmayı hedefliyorum, inşallah başarırım. Okuma konusunda sıkıntı yok, en az ayda 1 kitap bitiriyorum ama yazmaya gelince yemek tarifi verir gibi güzel anlatamıyorum hislerimi :))) 

Neyse şimdi son okuduğum kitaptan bahsetmek istiyorum, ismi "Mucize". Benim pek dikkatimi çekmemişti, geçen gün ofis arkadaşım Talya, ya sen şu Mucize'yi okudun mu dedi, ne ki o dedim, hani kapağında tek gözlü bir çocuk var görmüşsündür deyince hayal meyal hatırladım. Hemen Kindle'a indirdim ve akşam okumaya başladım. (İşte Kindle'ın en sevdiğim tarafı istediğin kitabı eğer şansın varsa 2 dk içinde elinde buluyorsun) 

O kadar kolay okunan bir kitaptı ki 2 günde bitirdim. Çok  da keyif aldım. Bu arada okurken kitabın dili ve basitliği dolayısıyla acaba bu çocuk kitabı olabilir mi dedim ve araştırdım, çocuk kitabı olduğunu söylüyorlarlar, 10 yaşından itibaren çocukların da okuyabileceği bir kitap. Ki benim tavsiyem mutlaka çocuklarınızın da okumasını sağlamalısınız. İçinde manevi değerlere, nezakete, sevgiye dair çok anlamlı dersler var...

Hayatımı Değiştiren Yöntem: Konmari

11/16/2016

Siz de zaman zaman evinizdeki eşyaların içinde boğulduğunuzu hissediyor musunuz? Ne kadar toplarsanız toplayın sürekli dağılan bir evde yaşamaktan sıkıldınız mı? O instagramda gördüğünüz düzenli, tablo gibi evleri içten içe kıskandığınız oldu mu? Eğer evet diyorsanız sizin de Marie Kondo ile tanışma zamanınız gelmiş demektir :)

1 ay kadar önceydi sanırım, Devletşah yere yığılmış bir sürü giysinin fotoğrafını paylaşmış, ne ki bu diye altındaki yazıyı okuduğumda Konmari diye bir metod'dan bahsediyordu. Normalde bakıp geçerdim belki ama bir şey dürttü beni, google'a konmari yazdım ve karşıma çıkan sayfalara dalıp gittim. Çok etkilenmiştim. Daha önce nasıl duymadım diye de şaşırdım açıkçası.

Siz de benim gibi ilk kez duyuyorsanız sizi daha fazla merakta bırakmadan kısaca Konmari nedir bahsedeyim.

Kitap'tan E-Kitaba Geçiş Hikayem

6/10/2016

Okumayı söktüğüm günden beri kitap okuyorum... Su içmek kadar gerekli bir şey benim için. Çantamda her zaman kitabım olur, öğlen aralarında okurum 3-5 sayfa, akşam biraz erken yatağa girip uykum gelene kadar okurum mutlaka. Kuaförde, doktorda sıra bekliyorsam açar okurum yine. Yaz tatili için herkes mayo alışverişi yapar heyecanla, ben tatilde okunacak kitapları seçerim zevkle. Tatilin en sevdiğim tarafıdır, kumsalda uzanıp kitap okumak :) Demek istediğim o ki, kitaplar benim hayatımın vazgeçilmezidir.

Kitapları elime alıp, sayfalarını çevirmeyi, bitirdikten sonra kitaplığıma dizmeyi o kadar seviyorum ki, e-reader yani elektronik kitap okuyucu almayı aklımın kıyısından bile geçirmedim. Asla asla aynı şey değil derdim, e-kitap da neymiş, kitap okumak sayılmaz ki derdim... Büyük konuşmamak lazımmış :) 

3 hafta önce ofis arkadaşım Talya, Kindle Paperwhite 3 (Amazon'un e-kitap okuyucusu) siparişi vermiş, geldiğinde ofiste olay oldu. Her gören yanına geldi, aaa Kindle mı aldın nasıl bişey ya falan diye. Ben karşıyım ya e-kitaba, hiç ilgilenmiyorum bile :)) Ama bir yandan da kulağım orada. Öyle bir anlattı ki dayanamadım, dur ben de bakıyım dedim. 

O da ne, ee bu bildiğin kitap gibi gözüküyor dedim. Evet çünkü e-ink diye bir teknoloji var, ekrandan okumaya benzemiyor dedi.  E-ink (e-mürekkep) teknolojisi, arka ışığa ihtiyaç duymadan kağıt baskıya yakın sonuç veren bir panel teknolojisiymiş. Tablet ya da telefonda kitap okumakla hiç alakası yok yani. Güneşte parlamıyor, normal kitap gibi gözüküyor.

Büyülü Bir Roman: Acı Çikolata

5/12/2016
Bu aralar, blogda bahsetmek istediğim epeyce kitap birikti aslında, ama ben ara ara paylaşmayı tercih ediyorum, biliyorum ki siz daha çok yemek tarifi bekliyorsunuz :) Ama bugün bir taşla iki kuş vuruyoruz, çünkü bugünkü kitabın içinde yemek tarifleri de var.

Acı Çikolata, "Büyülü Gerçekçilik" akımının en önemli temsilcilerinden biri sayılan Laura Esquivel'in 1989 da yazdığı ilk romanı. 30 a yakın dile çevrilmiş ve 4,5 milyondan fazla satmış bir kitap. 1992 yılında eski eşi Alfonso Arau tarafından filmi de yapılmış ve çok beğenilmiş.


Ben bu romanı okuyana kadar "Büyülü Gerçekçilik" akımının ne olduğunu bilmiyordum ve bu tarzda bir kitap okumamıştım. Başta nasıl yani desem de, kitabı okudukça o büyülü, abartılı anlatım çok çok hoşuma gitti. Büyülü gerçekçilik tarzında, bir çok şey, abartılı şekilde ve doğaüstü olaylarla anlatılmasına rağmen, hem roman kahramanları hem de okuyucu bunu gayet doğal karşılıyor... 

Mesela roman kahramanımız Tita erken doğum sebebiyle mutfakta doğuyor ve mutfakta doğranmış soğanlar yüzünden o kadar çok ağlıyor ki her yeri su basıyor, gözyaşının tuzu yüzünden aylarca tuz kullanmaya gerek kalmıyor :)) Bu ve bunun gibi gerçeküstü anlatımlarla dolu büyülü bir roman. 

Senden Önce Ben

3/11/2016
Son zamanlarda kitapçılarda sık sık gördüğümüz, süslü kapaklı, ismine bakınca aşk romanı hissi uyandıran kitaplar var ya, işte onlara karşı tuhaf bir direnç var bende. Hatta ön yargı da diyebiliriz. Kitap kapaklarına hayranlıkla bakıyorum, ama alıp okumak içimden gelmiyor. 

İşte sırf bu sebeplerden, uzunca bir süre "Senden Önce Ben" romanını da okumak istemedim, hatta şimdi hatırlamadığım bir yerde, belki de bir blogda tavsiye yazısını okuyup, Babil'de alışveriş listeme eklemişim de, her siparişte aman bu kalsın sonraki sefer alırım diyerek bırakmışım.

Sonra bir gün iş arkadaşımın elinde, bir Jojo Moyes romanı gördüm, güzel mi bu nasıl falan derken, aa ben sana asıl "Senden Önce Ben"i getireyim de oku, bayılacaksın dedi. Başka bir arkadaş da şiddetle onu destekleyince okuyayım o zaman dedim :)

Tarif yok kitap versek :)

1/18/2016

Günlerdir duyurdukları kar yağışı aynen söylendiği gibi bu sabah başladı, zaten okulları da dün akşamdan tatil etmişlerdi. Ee İstanbul'da yaşamak böyle bir şey, karın kendisi değil söylentisi bile okul tatil ettirir. Ben de baktım ki hava karlı, nasılsa blogda bir sürü kek tarifi var, bu sefer kitap önerisinde bulunayım dedim :)

Şaka bir tarafa, Perşembe günü öğleden sonra grip mi soğuk algınlığı mı nedir bir şeyler oldu bana, kendimi hastaneye attım, Cuma raporlu evde yattım, haftasonu da tabii mutfakla ilişkimi sınırlı tutunca, blogda yazacak bir şey de çıkmadı ortaya. Ama son dönem bol bol güzel kitaplar okudum. Biliyorum ki orada bir yerlerde, kitap yorumlarımı takip eden arkadaşlarım var, bugün böyle olsun dedim.

Rosie Projesi uzun süre çok satanlar listelerinde karşıma çıkan bir kitaptı, geçen ay kitap siparişime eklemiştim, nihayet okuma sırası geldiğinde, son dönemde en hızlı okuduğum kitap rekorunu kırdı :) Tek kelimeyle bayıldım, çok çok eğlenceli bir kitap. Şimdi devamı olan Rosie Effect'in Türkçe'ye çevrilmesini bekliyorum. 

Hemen kısaca bahsedicem;  

Kitabın kahramanı Don Tillman 39 yaşında dahi bir genetik profesorüdür. Dışarıdan bakanlara tuhaf gelecek özelliklerinin sebebi ise tanı konmamış asperger sendromundan kaynaklanmaktadır (Asperger sendromu, sosyal etkileşimde zorluklar ve sınırlı, stereotipik ilgi ve etkinliklerle tanımlanan otistik spektrum bozukluklarından biridir. Kaynak: Vikipedi) 

Don Tillman, tüm hayatı sistemli ve planlı şekilde yaşar, duygular yerine mantığını kullanır, sayısal verilerle hareket eder, söyleyeceği her şeyi dümdüz söyler bu yüzden de çoğu zaman farkında olmadan insanları kırar. Hayattaki en yakın arkadaşı Gene ve eşidir. Bir gün onların da desteğiyle evlenmeye karar verir. Ama bugüne kadar hiç bir kadınla beraber olmamıştır, ikinci randevu aşamasına geçmişliği yoktur. 


Devir... Çocuk Gözüyle Bir Devrin Hikayesi...

3/05/2015
80 ler Türkiye’si… Bugün Türkiye’nin neden bu halde olduğunun anlaşılması için derinlemesine incelenmesi gereken bir dönem… O yıllarda yaşayanların sızıyla andıkları, çok muhtemel unutmaya çalıştıkları, babalarımızdan, bir hikaye dinler gibi dinlediğimiz, “Baba hadi bir daha anlat, nasıl kestiler yolunuzu, siz nasıl kurtuldunuz ellerinden” diye defalarca sorup, kocaman açılan gözlerimizle dinlediğimiz bir dönem…

Ece Temelkuran’ın Devir romanının çıktığını görünce hiç düşünmeden aldım ve okumaya başladım, siyasi alt yapısına, bilgisine hayran olduğum, yazım dilini sevdiğim bir kadın çünkü O… Siyasi roman okumayı çok da sevmiyorum aslında, hem o dönemleri iyi bilmediğimizden hem de dili itibariyle zorluyor insanı, işte tam da bu yüzden, diğerleri gibi olmadığından çok ama çok sevdim “Devir”i…