Top Social

El Yapımı Makarna ve Sosları Etkinliği

1/29/2012
el yapımı makarna
Aslında aklımda hiç yoktu böyle bir workshop'a katılmak, her şey bitti de elde makarna yapmak mı kaldı diye düşünüyordum. E nasıl oldu da katıldın derseniz;

Garanti Emeklilik Hobi Klüplerini duymuşsunuzdur belki, eğer Garanti Emeklilik üyesi iseniz bir çok alanda anlaşmalı hobi kurslarından %50 civarında indirim hakkınız oluyor. Ben yaklaşık 4 yıldır GE üyesi olmakla birlikte hiç yararlanmamıştım bu fırsattan. Ocak ayında bunu değerlendirip bir yemek kursuna gitmeye karar verdim. Üstelik anlaşmalı yemek kursu EKS Mutfak Akademisi evime de çok yakın.

Ocak ayı etkinlik listesini inceledim seçeneklerde pek ilgimi çeken bir şey yoktu ama kafama koymuştum illa ki katılıcam birine diye, sonunda içlerinde en eğlenceli gözüken makarna yapımını seçtim. Bir arkadaşımı da yanımda indirimli şekilde götürebileceğimi öğrenince, çok sevdiğim arkadaşım Emel'le birlikte rezervasyonumuzu yaptık ve 19.Ocak'ta iş çıkışı heyecanla EKS'ye gittik. 

Daha önce İglo etkinliğinde de şefimiz olan Barış Aytekin bizi tezgahlarımızın başına çağırdı ve sandığımızdan da zor bir süreç başladı.

Makarna yapmanın en zor kısmı hamurun yoğrulması, biz iki kişi dönüşümlü olarak yoğurduk ama epey yordu bizi. Daha önce evde ekmek yoğurup (makinada değil elde) pişirmişliğim var fakat makarna hamuru daha sert olduğu için kıvama getirmek çok meşakkatli bir iş :) Aşağıda makarna hamuru ve ekşili sos ile peynir dolgulu ravioli tarifini paylaşıyorum. Aslında 2 çeşit daha makarna ve sos var ama onları da sonraki yazılarda paylaşıcam.

Kar, Kış, Hastalık...

1/28/2012
İstanbul'a tam anlamıyla kış geldi, karıyla soğuğuyla kışı yaşıyoruz bu aralar. Blogumu okuyorsanız bilirsiniz kardan ve kıştan hoşlanmadığımı, vücudum da benim gibi kışa tepkili olsa gerek, 1.Ocak'tan beri kronik farenjitim tavan yaptı öksürmekten ölüyorum. 

Geçen hafta geçer gibi olmuştu tam sevinirken daha beter şekilde hortladı, bu sefer ateş ve griple birlikte tekrar öksürmeye başladım. Neyse ki dün kar dolayısıyla 2 saat erken çıktık işten de eve gelip yattım, kendime de güzel bir kış çayı yaptım onu içtim. Sanırım bu haftasonunu battaniye altında film izleyip kış çayı içerek geçiricem. 

Aslında yazmak istediğim başka yazılar var ama bir süre erteledim onları, size lezzetli bir çay tarifi vericem. Biz bu ara evde ne varsa ekleyip kaynatıyoruz. Hem lezzetli hem vitaminli oluyor. Siz de kendi çay çeşitlerinizi yapabilirsiniz.


İzlenesi bir film "The Help"

1/23/2012

"The Help" Kathryn Stockett'ın aynı adlı romanından uyarlanmış bir film ve son yılların en iyi uyarlama senaryosu olduğu söyleniyor eleştirmenler tarafından. Amerika'da Ağustos.2011'de vizyona giren filmin Türkiye vizyon tarihi 10.Şubat'mış. İzlemeyi çok istediğim bir filmdi dolayısıyla bu kadar uzun süre bekleyemeyip malum yollardan bir şekilde izlemeyi başardım. İyi ki de izlemişim.

Film 60'lı yıllarda Amerika'nın güney eyaletlerinden Mississippi'nin Jackson kasabasında geçiyor. Zenci nüfusun kölelikten kurtulduğu ancak hala yasalarla beyaz halktan ayrı tutulduğu ve karın tokluğuna hizmetçi olarak çalıştırıldıkları bir dönem bu.
Çay partilerinden birinde kasabanın zengin ve şımarık kadınları ve Skeeter

"Dr.Oetker Profiterol" denedim, onayladım...

1/19/2012
dr.oetker profiterol

Çocukluğumda annemin yaptığı ve benim en sevdiğim tatlı eklerdi (aslında profiterolle aynı ama ekler diyorduk biz ona). Önce hamurları pişirip içine beyaz krema dolduruyor, üstüne de çikolata sos döküyordu. Ekler topları fırında kabarır dışarı çıkarınca da sönerdi o arada kremayı sıkmak gerekirdi. Bu yüzden yapması biraz zahmetliydi ve annem de pek sık yapmazdı.  

Dr.Oetker profiterol paketini görünce aklıma bunlar geldi acaba çok mu zor olur, uğraşmaya değer mi derken aldım bir tane, olursa olur olmazsa bir daha almam dedim. 1-2 ay erzak dolabında bekledikten sonra yılbaşında tatlı kontenjanından menüye dahil oldu kendileri.

Sonuç mu, bence mükemmel bir tatlı oldu. Yapması inanılmaz kolay ve eğlenceliydi. Normalde profiterol benim sevdiğim bir tatlı değildir, ağır gelir içimi bayar ama bu çok güzel oldu. İçine konulan muhallebi benzeri krema hem hafif hem lezzetliydi. 

Paketin arkasında yazıyor ama ben fotoğraflarla anlatıcam yine de.

Şirinler Köyünü Buldum :)

1/18/2012

Sonunda Şirinler Köyü'nü buldum ve sizin için fotoğraflarını çektim :) 
Şaka bir yana, geçen ay Kinder yumurtalarından Şirinler'in çıktığını duyunca bir yandan eşim bir yandan ben her gün 2-3 tane almaya başladık, bir tek 
 eksikle hepsini tamamladık. Geriye bir sürü Kinder çikolatası kaldı yenmeyi bekleyen. (Çikolatayla pek aram yoktur da)
Şirinleri zaten çok severim, ama filmini seyrettikten sonra daha da bir aşık oldum kendilerine hatta yazmıştım biblolarından bulup evin belli yerlerine koymak istiyorum diye. Kinder sayesinde bu dileğim de gerçek oldu. La la la la la la :)
Gülmeyin canım, herkesin içinde bir çocuk vardır di mi ama;)

Minik Mucize: Bıldırcın Yumurtası

1/12/2012
Ben tam bir yumurta canavarıyımdır. Her sabah kahvaltı edebilsem her sabah yerim. Yaz kış farketmez, hatta eskiden gecenin bir vakti karnım acıkınca yağda kırıp yerdim :) 

Ama bu kadar yumurta sevmekle birlikte bugüne kadar hiç bıldırcın yumurtası yememiştim. Neden bilmiyorum, onları markette gördüğümde sanki tadı çok ağır ve pis kokuyormuş gibi gelirdi bana. Çok saçma ama öyle bir duygu vardı içimde.

Geçenlerde bir Pazar sabahı eşim markette görüp almış deneyelim diye. O kadar sevimli gözüküyorlardı ki, miniminnacık ve her biri ayrı desenlerde. E peki tamam güzel de nasıl yenir ki bu diye düşünürken sağ olsun google amcada buldum cevabı, normal yumurta nasıl yenirse aynı şekilde bunları da yapabilirmişiz. birazını suya koydum haşladım. birazını da minik bir tavam vardı ona kırdım. Korktuğum gibi değilmiş, normal yumurtadan lezzet anlamında hiç farkı yoktu. Ben 5 tane birden yedim. Ama maalesef kesmedi. O kadar minikler ki bir lokmada gidiyor bişey anlamadan.

Kış Ortasında Taze Bamya Lezzeti

1/06/2012
En sevdiğim sebze yemeğini sorsanız tereddütsüz bamya derim. Seveni pek yoktur kendisinin. Bahaneleri hazırdır, salyaları akıyormuş (valla öyle diyorlar benim suçum yok), bu da midelerini bulandırıyormuş. Oysa ki o mayhoş tadıyla nasıl lezzetli olur. Etlisi ayrı, zeytinyağlısı ayrı güzel. Sevmeyenleri anlamak zor. 

Kış günü nereden çıktı bamya muhabbeti derseniz, kışın en çok özlediğim sebzedir kendisi. Evlendiğim ilk sene hazırlıksız yakalandım, dondurucuma koyamadım, kış ortasında canım çekince, baktım markette konservesi gözümün içine bakıyor, hemen alıp yaptım, ama hevesim kursağımda kaldı. Çünkü ne kadar pişirdiysem de tepeleri sert oldu şapka gibi kaldılar, yerken çiğnenip yutulacak gibi değildi. Sinir oldum tabii. Sonraki yaz bir iki kilo alıp ayıkladım attım buzluğa. daha çok yapmak istedim ama ayıklaması da dert tabii ancak o kadar yapabildim. Yine de tazesinin yerini tutmadı zor pişti, lezzeti gitti falan.

Bir Türk Ailesinin Öyküsü

1/03/2012
Başucumda yan yana dizilmiş kitaplar arasında sırasını bekliyordu epeydir "Bir Türk Ailesinin Öyküsü". Hakkında çok bilgim olmadan almıştım, D&R'da kitapları incelerken indirimde olduğunu görüp konusu da ilgimi çekince atmıştım sepete. Gerçek hayat öykülerini oldum olası çok severim.

Kitabın yazarı İrfan Orga, kendi yaşam öyküsü eşliğinde Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemine, 1.Dünya Savaşı ve sonrasındaki toplumsal yaşama ışık tutuyor. 

Kitap ilk olarak 1950 yılında "Portrait of a Turkish Family" adıyla İngilizce olarak Londra'da ve New York'ta yayınlanmış ve o dönemde oldukça ses getirmiş, çeşitli övgüler almış. Daha sonra da bir çok farklı ülkede yayınlanmış. Ve nihayet 1994 yılında Arın Bayraktaroğlu'nun çevirisiyle Türk okurlarla buluşmuş. Benim okuduğum son basılan versiyonu, yazarın oğlu Ateş Orga'nın kitabı tamamlayıcı son sözünü de içeriyor. Bence bu son söz olmasa eksik kalırdı kitap.

2012'ye nostaljik bir başlangıç...

1/02/2012

2012'ye değişik bir giriş yaptık dün sabah;

Yılbaşı akşamı arkadaşlarla geç saatlere kadar içip eğlendikten sonra saat 5'e geliyordu uyuduğumuzda. Pazar sabahı gözümü açtığımda saat 12'ydi, ev biraz soğuk gibiydi, sağıma döndüm baktım eşim yanımda değil. Normal şartlarda kalktığı gibi gidip bilgisayarı açar, yani benden önce kalktıysa eğer bilgisayarın başında bulurum onu. Ama orada da değildi. Salona doğru gittim baktım koltukta uzanmış dergi okuyor televizyon da açılmamış üstelik. Tuhaf ki ne tuhaf :) Çok geçmeden anladım ki elektrikler kesikmiş, 2 saattir falan hem de. Elektrik gidince kombi de çalışmadığı için ev soğuk. Elektrik arızayı aradım 2 saat falan daha gelmez dediler. Beni bir sinir bastı ama yapacak bişey yok.

Karnımız da acıkmaya başlamıştı, kahvaltı hazırlamaya giriştik, elektrik yok diye aç kalacak değiliz ya. Hava kapalı olduğu için içerisi de karanlık, baktım eşim mumları yakıp sofraya yerleştirmiş. Böylece 2012'nin ilk kahvaltısını mum ışığında yaptık. Bir yandan da radyomuzu açtık, radyo temsili gibi bişey vardı. Çocukluk günlerimizi hatırladık.